OY VERMEK HAK MI, SORUMLULUK MU?
- Temuçin Tüzecan
- 22 Ara 2021
- 3 dakikada okunur
Bundan 150 yıl kadar önce Britanyalı düşünür John Stuart Mill, siyasal süreçlere katılanların, ortak yarara daha fazla önem veren, daha iyi eğitimli ve daha asil insanlara evrileceklerini ileri sürmüş.
Mill'den 60 yıl sonra doğan Avusturyalı iktisatçı Joseph Schumpeter ise siyasi süreçlere aktif katılımın, insanların zekasını azaltacağını, insanların sadece kendi çıkarları peşinde koşarken, çocukların yapacağı türden akıl yürütmelere başvuracağını söylemiş.
Eğer bu iki düşünür arasında, öngörüleri üzerinden bir yarışma yapılsaydı, an itibariyle, Schumpeter'in birkaç boy önde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdik.
Almanya gibi gelişmiş bir toplumun, Adolf Hitler ve hempalarının ilkel önermelerini benimseyerek, dünyanın yanmasına nasıl neden olup, nasıl alkış tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Bir kült ve liderinin sözlerinin, bilimde ve sanatta çağı ile denk, hatta ilerde bir toplumu baştan çıkarabileceğinin en vahim örneği Weimar Almanyası'dır.
Amerika Birleşik Devletleri'nde, Macaristan'da, Polonya'da da, Schumpeter bugün doğrulanıyor.
Gelelim Türkiye'ye.
Türkiye, hiç bir zaman, temel sorunlarını çözebilmiş, hatta çözebileceğine dair işaretler vermiş bir ülke olamadı.
Bilim, sanat, ekonomi alanlarında geri, yakın geçmişte, nüfusunun ortalama eğitim süresi dört yıl olan, yeni açılan liseden hallice taşra üniversiteleriyle görünürde bu süreyi uzatan ama mesleksizleştirmeyi kurumsallaştıran siyasetlerin yıllardır sürdürüldüğü, israf ve yolsuzluktan başını kaldıramayan, sanayisi yabancı markaların Türkiye'deki yatırımlarına dayalı, kendi markalarıyla ihracatında, kilo başına fiyatlarla nal toplayan, katma değer üretemeyen ve sonuçta, çok kötü yönetilen bir ülke Türkiye.
Bulunduğumuz nokta, bir imparatorluk bakiyesi olan Türkiye'nin 100 yıllık Cumhuriyet deneyimi açısından net başarısızlıktır. Bu yola bizden sonra çıkanlar, çok daha başarılı sonuçlar aldılar. İnsanları daha mutlu, ki önemli olan da budur.
Başarısızlığın temel nedeni, hiç bir zaman demokrasi olamamış ama hep demokrasi diye yutturulmuş bu siyasi sistemdir. Darbeler, yeni anayasalar, yeni seçim sistemleri,, yeni kanunlar, hep, çalışmayanı işletmek için uydurulmuş yamalardır.
Yamalardır çünkü, toplumun büyük bölümünün yaşam telakkisi derin, gelişmiş, kapsamlı ve tanımlanmış değildir. Devletten maaş alıp, ölünceye kadar güvenceli işe girebilmekten ibaret bir çerçeve yeterlidir. Hazine'den geçinmeyi, yaşam hedefi olarak kutsayan geniş toplum kesimlerinin bulunduğu bir ülke, demokrasinin gereklerini yerine getirme becerilerinden yoksundur.
Bu videoda, dün, Malatya'da, Türk Lirası'nın başaşağı çakıldıktan sonra biraz değerlenmesi nedeniyle yapılan AKP yanlısı gösterinin kısacık bir anı yansıtılıyor. AKP kalelerinde dün böyle çok gösteri yapıldı.

"Çin Modeli, ucuz Türk Lirası kullanarak ülkeyi zenginleştirme girişimi, Ekonomik Kurtuluş Savaşı filan denirken, bir gecede keriz silkeleyerek benimsenen dövize endeksli, yüksek faizli ekonomik programı vatandaş kutluyor" deyip geçemeyiz çünkü bu kutlamaları yapanlar, elifi görse mertek sanacak kadar cahil, ülke yansa kült liderinin eteğini öpecek kadar inanmış insanlar. Ve sayıları o kadar çok ki.
O kadar da ucuzlar ki. Sahte düğün dolarlarını yakacak kadar ucuzcular. Başka bir ülkede olsa, o ülke adına utanmamıza yol açacak bu sahneleri AKP örgütlüyor ve yönlendiriyor.
AKP aklı, her yenilgiyi zafer, her geri çekilmeyi büyük bir saldırı olarak sunabiliyor bunlara. Bunlar da sunulanı olduğu gibi kabul ediyorlar çünkü sunan taptıkları bir adam. Sayıları bunlardan milyonlarca fazla Türkiye vatandaşı, en az yüzde 20lik blok oylarıyla bu rezilliği iktidar olarak tutanlara karşı çaresiz kalıyor.
Burada benim sorum şudur: Oy vermek hak mıdır, sorumluluk mu?
Cevabım bellidir, tabii ki sorumluluk.
Eğer bir ülkedeki yönetim biçimi, vatandaşlar ortak çıkarlarını gözetmek için birlikte karar alabiliyor ve bunları uygulayabiliyor ise demokrasidir. Vatandaşların bir bölümü, her türlü ikna girişimini defalarca duymazdan geliyor, çıkan yangını söndürmek yerine, yangını görmemeyi yeğliyorsa, bütün değerlerin çöküşünü izliyor ise o yönetim biçimi demokrasi değildir.
Sorumluluk almak için, sandıkta verdiğin oyun sonuçlarını değerlendirip gereğini yapacak kadar aklı açık olmak gerekir. Dün gösteri yapan bu insanlarda öyle bir aklı açıklık görüyor musunuz? Ya da akıllarının açılması ihtimali var mı, olabilir mi?
Türkiye'de Meşrutiyet döneminden beri oy kullanılsa da, bu ülke hiç bir zaman demokrasi olamadı. RTE, bu gerçeği gözümüze sokuyor ve otokratik yönetimiyle, bu durumu kuvveden fiile geçiriyor.
Bekir Ağırdır'ın söylediğine göre, Türkiye'de seçmenin yüzde 25'i lidere göre oy veriyor. Bu yüzde 25'in önemli bölümü ise kayıtsız şartsız RTE'a oy vereceğini söylüyor. Kalanların yüzde 20'si de duygusalmış, tam ne demek anlayamadım ama, benim bildiğim duygusal insan, aklı pek dinlemez. Oldu mu yüzde 45?
Yani muhalefetin çabasıyla oyunu değiştirme potansiyeli olan seçmen oranı yüzde 55. Havuz iyice küçüldü ve içinde her türden insan var.
Muhalefet ne yapıyor peki? Bu küçülen havuzun türlü çeşitli bileşenlerini ayrı ayrı ikna etmeye dönük ne eylemi var?
CHP 7 maddelik plan yayınlamış, ki evlere şenlik.
Ancak alışveriş filesi olarak nitelenebilecek, 15 dakikada daha iyisi yazılabilecek bir liste.
Genelge yayınlıyorlar, yeni bir Teşkilat kuruyorlar, falan filan.
Memur partisi CHP'nin bu memurca önerilerini, muhalefetin ülkedeki yangını söndürme hamlesi olarak nitelemek mümkün değil?
Bir toplantı odasında, bir araya gelen üç-beş kişinin, tavana bakıp, çaylarını içerken yazdıkları bu metni bir çözüm önerisi olarak sunmak için, herhalde, Türkiye'de ana muhalefet partisi olmak yeterlidir.
Böyle iktidara, böyle ana muhalefet.
Muhalefet bileşenleri de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem için bitmeyen istikşafi (teşekkürler Ahmet Davutoğlu bu terim için) görüşmeleri sürdürüyorlarmış, onu öğreniyoruz. Toplantıya katılanların da yüzü gülüyor.
Bu mudur?
Üzerinde tek celsede anlaşamadığınız bir metine dayanarak yeni bir sistem kurup, altı parti ülkeyi çatışmasız yöneteceksiniz öyle mi?
Bırakın bu işleri.
Comments